ABD Başkanı Donald Trump, yeni döneminde adeta “züccaciye dükkanına girmiş fil” gibi davranıyor. Şimdilik neyse ki sadece söylemleriyle etrafı kırıp döküyor. Zira savaşları bitirmek ya da “barış getirmek için” somut bir plan ortaya koymuş değil. Belli ki dünyaya her hafta başka bir konuyu tartıştırmaktan keyif alıyor.
Geçen hafta Gazze planını konuşurken, bu hafta Ukrayna savaşının nasıl bitirileceğini tartıştık. Belki gelecek haftalarda Suriye ya da bambaşka bir başlığa döneceğiz. Fakat, konuşan, nihayetinde dünyanın en büyük siyasi ve askerî gücünün lideri olunca ister istemez ciddiye alınıyor. Trump konuştuğunda dünyayı “Ya dediğini yaparsa...” paniği alıyor. Trump’ın ‘Filistinlileri komşu ülkelere sürme’ planına karşı Mısır’ın günlerdir hazırladığı “inşa planı” bunun bir örneği. Kahire, üzerine çalıştığı planı tamamladı, şimdi adım adım arkasına bölge desteği almak için uğraşıyor.
Riyad ve sonrası
Mısır’ın hedefi, üç ayrı toplantıyla o beklediği desteği almak. Riyad’daki zirve bunun ilk adımıydı. Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik
20 yılı aşkın süredir üzerinde çalışılan bir enerji projesi gerçek oluyor, Türkmenistan gazı 1 Mart itibariyle Türkiye’ye geliyor. Aslında bu Türkmenistan’la olduğu kadar İran ile de mutabakat anlamına geliyor. Çünkü yıllık 1,3 milyar metreküp Türkmen doğalgazı İran’dan swap yöntemiyle alınacak. Bir başka deyişle, Türkmenistan gazını İran’ın boru hattına pompalayacak, İran da kendi gazını aynı oranda Türkiye’ye akıtacak. Tabii bu mutabakatın ardından akıllara birkaç soru geliyor: 1- Türkiye neden İran hattını tercih etti? 2- İran neden bu projeye ‘evet’ dedi? 3- Bu yeni gaz mutabakatı, Batı’nın İran üzerinde uyguladığı yaptırımlara girer mi?
Hazar’ın statüsü
Dünyanın en büyük kapalı su birikintisi olan Hazar’da yaklaşık 50 milyar varil petrol ve 300 trilyon metreküp doğal gaz bulunuyor. Türkmen gazı projesinin uzun yıllardır hayata geçememesinin temel sebebi Hazar’ın statüsüydü. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bu statü
Gazze’den ‘bir emlak projesi’ gibi bahsetmek sadece Donald Trump’ın yapabileceği bir işti, yaptı. Beklenen bir açıklamaydı ama sanırım kimse bu kadar radikal bir söylem beklemiyordu. Dahası ABD müesses nizamının da bu açıklamadan çok memnun olduğunu düşünmüyorum, çünkü temel hedefi İsrail’i korumak olan Washington’ın politikası hiçbir zaman Gazze’yi ‘devralmak’ olmadı.
Trump ilk döneminde “Yüzyıl’ın Barış Planı” olarak yine Filistinlileri yok sayan bir proje ortaya koymuş ama görev süresi bu planda ısrarcı olmaya yetmemişti. Şimdi 4 yıllık sürecin daha başında ve üzücü olan, bölge ülkeleri üzerinde baskı kurmak, yaptırım kartını kullanarak tehdit etmek için epey süresi var. Daha üzücü olansa, o baskı artarsa Arap dünyasının buna söylemin ötesinde bir tutum sergileyemeyecek olması.
Geçmiş deneyimlerle sabit olduğu için dileğimiz, Trump’ın bu saçma plandan vazgeçmesi ya da ABD müesses nizamının
ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump yeni görevine çok hevesli, durdurulamaz bir enerji ile başladı. Koltuğa oturmasının daha ilk saatlerinde iki yüzden fazla kararnameyi imzaladı.
“ABD’yi yeniden büyük yapmak” sloganı ile aldığı kararların, ağırlıklı olarak ekonomiyi güçlendirmeye dönük olduğunu görüyoruz. Peki bunu başarabilecek mi? Ayrıntılarını uzmanlarla konuştuğumda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Kararları birbiriyle tutarlı ve kısa vadede ABD’ye kazanç sağlayacak gibi görünse de Trump uzun vadede kaybedebilir!
Çin’in mütekabiliyeti önemli
Trump’ın ilk imzalarında ‘Çin’e karşı gümrük vergisi’ kararı yoktu ama ekibine çalışma talimatı verdi. Kuvvetle muhtemel Nisan ayında -geçmiş dönemde olduğu gibi- alüminyum ve çeliğe yeni tarifeler gelecek.
Peki Trump bu savaşı niye açıyor? Çünkü bir trilyon doları açan dış ticaret açığını kapatmak istiyor. (2023’te Çin ile ticaretinde 278 milyar dolar, AB ile
Bir ülke için, siyasal düzen kurmaktan belki çok daha zoru, bir ordu kurmaktır. Hele ki bu ülke 14 yıllık bir iç savaştan çıktıysa. Bugün Suriye’deki yeni yönetimin en zor sınavı bu olacak. Nitekim bu alanda işler pek de istendiği gibi gitmiyor. Birkaç veri ve bilgi ile tabloyu netleştirelim…
Heyet Tahrir Şam lideri Ahmed El-Şara, ‘Beşar Esad’ın ordusundaki tüm gruplara silahlarını teslim etme’ çağrısı yapmıştı. İlk etapta ülkenin farklı noktalarında kurulan merkezlere başvurular oldu ama arkası gelmedi. Şam’daki merkezde görevli asker Yarbay Velid Abdurabu’nun, Esad’ın devrilmesinden sonraki ilk günlerde Anadolu Ajansı’na verdiği bilgiye göre, “günde bin 200 ila bin 500 kişi” silahlarını teslim ediyordu. Fakat Suriye sahasını yakından takip eden Chatham House Kıdemli Araştırmacısı Galip Dalay’ın bu hafta NTV Radyo’daki 5’te Beş programında “Beşar Esad ordusundaki askerlerin sadece dörtte birinin silahlarını teslim ettiğini” söylüyor.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh
Türkiye’nin hatta bölgenin gözü kulağı, İmralı’dan yapılması beklenen “silah bırakma çağrısında.” Bu çağrıyı beklerken, birkaç koldan süreci takip ediyoruz:
1- 28 Aralık’ta terör örgütü PKK’nın başı Öcalan ile görüşen ve bu hafta siyasi parti turunu tamamlayan DEM heyeti, bugün Edirne’de eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret edecek.
2- Yine bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Diyarbakır’da olacak. Bu iki önemli temas öncesi Cumhur İttifakı’nın liderleri Erdoğan ve Bahçeli son bir değerlendirme için perşembe günü buluştu.
3- Suriye’nin kuzeyinde YPG’ye dönük Türkiye’nin olası operasyonu konuşulurken, ABD’nin Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Vekili John Bass, sahadaki ortağı YPG için Perşembe-Cuma Ankara’daydı. Türkiye, bir yandan içerideki süreci devam ettirirken diğer yandan da dışarıdaki dinamiklerin bunu sekteye uğratmaması için dikkatli bir diplomasi yürütüyor.
Bas
Suriye’nin yeni Dışişleri Bakanı Esad Hasan El Şeybani, Al Jazeera kanalına verdiği röportajda Batı’ya “Yaptırımları kaldırın” çağrısı yaptı. Hiç kuşku yok ki, yaptırımların kalkması Suriye’nin yeniden imarı ve inşası için gerekli olan yaklaşık 400 milyar dolar civarındaki paranın, projelere aktarılmasını hızlandıracak. Üretimin başlaması, ekonominin çarklarının dönmesi de ancak bu yolla olacak.
Birleşmiş Milletler verilerine göre nüfusun yüzde 90’ı yoksulluk içinde yaşıyor ve 12 milyon kişinin gıdaya erişim güvencesi yok. Bu noktada nasıl siyasi alanda bazı ülkeler ön aldıysa ve siyasi alanda diğer ülkelerin Heyet Tahrir Şam Örgütü ile temas kurmasına vesile olduysa, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerinin ekonomik alanda projelere verecekleri desteğin, Batı’nın yaptırımları kaldırması için bir itici güç olacağı açık.
ABD yaptırımları
Suriye, baba Hafız Esad döneminden bu yana (1970’ler) ABD’nin yaptırımları altında. Şam,
8 Aralık’ta Beşar Esad’ın devrilmesinin ardından, Suriye için çok kırılgan bir sürece girildiğini, ortamın Suriye’nin istikrarını istemeyen bölge ülkeleri ve küresel güçler tarafından sabote edilmeye açık olduğunu yazmıştık. Herkesin korktuğu gerçek hayata geçmeye başladı.
Alevi toplumuna ait dini yerlerin hedef alınması sonrası sokaklar karıştı. Şam, Tartus, Lazkiye, Cebele ve Humus’ta binlerce kişinin katıldığı protesto gösterileri düzenlendi. Tartus kentinde Esad rejimi unsurları, yeni yönetime bağlı güçlere pusu kurdu ve en az 15 kişi hayatını kaybetti.
Suriye halkının en son isteyeceği şey, ülkenin yeniden karışması, ama başta Suriye’den çıkartılmış İran olmak üzere olup bitenleri tedirgin gözlerle izleyen pek çok aktör açısından durum farklı. Bu hafta bölge açısından Arap ülkelerinin pozisyonlarını yazmaya çalışacağım.
Mısır’da ‘Müslüman Kardeşler’ endişesi
Esad’ın gitmesi sonrasında yaşananları endişeyle izleyenlerden biri hiç kuşku yok ki Mısır